İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. Türkiye de dahil olmak üzere 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanmıştır.
Tanımını yapmak kolay da içini doldurabilmek önemli. Sözlerimizde aile içi şiddeti önlemek adına birçok kelimenin geçmesi kolay da icraat önemli. Kadınların savunuculuğu yapmak kolay da onlara hakkını vermek önemli. Kadınlar üzerinden propagandalar yapmak kolay da asıl değeri vermek önemli. Bizden önce kadınların adı yoktu Türkiye de demek kolay da ad koymaktan ileriye gitmek önemli. Önemli şeylerin sırası hiç bitmez sürer gider de uygulanması zaman alır.
Zaman alma demişken Türkiye’de her şeye rağmen çoğu şey zaman alır. Bir günde 10 kadın öldürülür hala ilerleme kat edilemez. Tecavüz-tacizin sayısı artar faaliyet olmaz. Boşanmış çiftler arası cinayetlerin sayısı artar faaliyet olmaz. Kadınlara her ortamda yapılan ayrımcılığın sayısı artar faaliyet olmaz. Projeler yapılır, yasalar çıkartılır lakin uygulamada sorun olduğu müddetçe asla önlenilemez.
Her Gün Çiçeklerimiz Soluyor!
Aile içi şiddet için, toplumsal cinsiyet eşitliği için, ayrımcılıklara dur demek için bir sözleşme oluşturulur. Prestij için fors için imzalanır ama gün gelir bunun kaldırılması hakkında konuşmalar gerçekleşir. Sonra kadınlar haklı bir sebeple ayaklanır, yürüyüş yaparlar. Kadına şiddet yürüşünde de kadına şiddet gerçekleşir. Sonrasında birileri çıkar İstanbul Sözleşmesi’ne fıtrata ters der, birisi cinsiyetsizleştiriyor der, birisi sözleşme savunucularına fahişe der, birisi erkekleri köle yapmak istiyorlar der. Bunları derlerken hala daha bi yerde genç kızlarımız dolmuşta tek kaldığında birilerine konum atar, eski sevgililerinden korktuğu için ayrılamaz. Bunları derlerken bir kadın eski eşi tarafından boğularak öldürülür, bir kadının otobüste fotoğrafı çekilir, evde köle diye kullanılır. Onlar bunları diyedursun kadınlarımız bir yanda yaşam mücadelesi versin.
21.yüzyılda hala daha cahiliye devrinden orta çağdan kalma sorunlara çözüm bulamamak ne kadar acizlik. Hangi hükümet hangi parti hangi şahıs olursa olsun eğer konu ülkenin vatandaşlarıysa hele de aşağılanan kadın vatandaşlarıysa ideoloji ve politikalar geride bırakılmalıdır. Bir kadının eşitsizliğe uğramasına, adaletsizliğe maruz kalmasına onu bunu bırak yaşama hakkının elinden alınmasına çözüm bulamayan devletin işlevi nedir ? Kadınları yerden kaldırıp yüceltmek gerekirken onları daha da dibe mi sokmaktır ? Kadınları bir eve tıkıp çocuk-temizlik-yemek makinesi yapmak mıdır ? İstihdam sağlanabilir veya iş verilebilir bunları reklamlarda görüyoruz hele de seçim zamanı her yerde. İşe giriyor az maaş alıyor, okula gidiyor geride bırakılıyor, öldürülüyor katili serbest kalıyor, eşinden dayak görüyor susturuluyor. Sonrasında her yere asarlar pankartları “Kadınlarımıza sonsuz güven, onlar bizim çiçeğimiz” vs. Çiçekleri ezdiler haberiniz olsun.
Her gün çiçeklerimiz soluyor. Gün ve gün… An ve an…. Habere çıkmayan daha neler var ? Duymadığımız daha neler var ? Hangi köşe başlarında çiçeklerimiz soluyor ya da hangi evde ? Hangi kızımız dolmuşta korkuyor ? Hangi anne, çocukları için şiddete susuyor ? Hangi eş, elalem ne der diye sessiz kalıyor ?
Her gün çiçeklerimiz soluyor.
Bir cevap yazın